22 Mayıs 2015 Cuma

TEMPLE GRANDİN- 2010

Temple Grandin. Amerikalı hayvan bilimi uzmanı, Colarado Devlet Üniversitesi profesörü. Otizim aktivisti ve hayvancılık sektöründe hayvan davranışları danışmanlığı yapmaktadır. Hug Box(sarılma kutusu) adını verdiği, otistik çocukları sakinleştirmek için kullanılan bir cihaz icat etti. Eser Temple Grandin'in hayatını anlatan biyografik bir filmdir.
Temple, tüm hayatı boyunca ailesi ve yakın çevresi tarafından yanlış anlaşılan bir çocuk olmuştur. Dört yaşına kadar konuşamamıştır. Doktorlar otizm tanısını koymuş hatta bir daha konuşamayacağını söylemiştir. Fakat annesi tam tersine inanmış çocuğunun eğitimi üzerinde durmuştur. Lisede fen bilgisi öğretmeninin desteği ile dünyaya bakışı değişen Temple, yazları teyzesinin çiftliğinde çalışır. Öğretmeninin tavsiyesi üzerinde hayatında bütün engelleri ileriye açılan bir kapı olarak görür. Resimlerle düşünür, sayılarla uğraşmayı sevmektedir. Otizmli bireylerde görülen yüksek sesle konuşma, cümlelerini yineleme, yüksek sesten ve kalabalık ortamlardan sıkılma gibi birçok davranış Temple'da da görülür. Özellikle sarılmayı sevmez. Lisede iken bir atı sever, kendi atı olmasını ister. Liseyi bitirdikten sonra ki yaz tatilinde teyzesinin çiftliğinde sığırları sakinleştirmek için girdikleri mekanizma dikkatini çeker. Çiftlikte birgün sinirlenip ağlamaya başlar ;koşarak mekanizmaya girer, orada sakinleşmeye çalışır.Fen öğretmeninin şekil-zemin algısı üzerine izlettiği görselden yola çıkarak ne kadar zeki bir öğrenci olduğunu gösterir.


 Başlarda üniversiteye gitmekten korkan Temple, annesinin desteği Franklin Pierce Kolejine başlar. İlk oda arkadaşı Temple'dan korkar. Daha sonra görme engelli bir oda arkadaşı olur. Birisine dokunma fobisini bu arkadaşı ile yener. Teyzesinin çiftliğinde gördüğü sakinleştirme mekanizmasını üniversiteye başladığı zaman kendisi yapar. Okul yönetimi ile makinesi konusunda  problemler yaşar. Bunun üzerine sakinleştirme düzeneği üzerinde anket yapıp, bilimsel sonuçlarıyla öğretmenini etkiler. Üniversiteyi başarıyla tamamlayan Temple, Arizona State Üniversitesinde hayvan bilimi üzerine yüksek lisansa başlar. Büyükbaş hayvanların olduğu bir çiftlikte çalışmalarını yapar. Burada da farklı karşılanan Temple hayvanların davranışlarından hareketle hayvan yıkama mekanizması geliştirir. Dergilerde bu mekanizmasından övgü ile bahsederler. Dergide hayvan davranışları üzerine yazdığı makaleler yayınlanır. Artık kendini kanıtlamaya başlamıştır. Temple'ın annesi büyük bir cesaret gösterip kızını normal okula yatılı üniversiteye yollayarak adeta kızını hayatın içine atıverdi. Hayatla yüzleşmesini sağladı.Fen bilgisi öğretmeninin cenazesinde annesine sarılması annesini mutluluktan ağlatır.  Daha sonra hayvan kesimlerinin caniliği karşısında insancıl bir mekanizma geliştirir. Başkaları ile sosyalleşmek sıkıcıdır, konuşurken insanların gözlerine bakmaz gözlerle ne ifade edildiğini anlamazdı. Hepimiz birbirimizden farklı özelliklere sahibiz ama biraz fazla göze batarsa biri farklılığıyla hemen alay etmeye, görmezden gelmeye, dışlamaya başlarız. Farklılığımız eksik olduğumuz anlamına gelmez yine de.. Gereken uygun koşulları hazırlamamış olmamız böyle parlak kişileri kaybetmemize neden olur. Azim, zeka, yetenek hepsi hat safhada fakat biz küçük kusurlara takılıp kitabı kapağına göre yargılamaya devam ediyoruz.



TABİAT ZALİM OLABİLİR AMA BİZ ÖYLE OLMAK ZORUNDA DEĞİLİZ !!!
                                                                                           -TEMPLE GRANDİN-

İMPARATORLAR KULÜBÜ- 2002

İMPARATORLAR KULÜBÜ
Ethan Canin'in kısa hikayesi The Placa Thief'den uyarlanmıştır. William Hundert, mesleğine aşık olan oldukça idealist ve tutkulu bir profesördür. St. Benedict's Akademi'de eğitmenlik yapan Hundert'ın sınıfına yeni okul döneminin açılmasıyla birlikte yeni öğrenciler gelmiştir. 'The Emperor's Club' isimli geleneksel sınıf yarışması için öğrencilerin son derece sıkı çalışması ve seçilen üç öğrenciden biri olması gerekmektedir. Ancak öğretmenin hayatı sınıfa ünlü bir politikacının oğlu olan Sedgewick Bell isimli öğrencinin gelmesiyle değişir.Bu tarz filmlerde öğretmene hep iflah olmaz bir öğrenci denk gelir fakat öğretmenimiz bunu bir şekilde düzeltmenin yolunu bulur. Ancak burada durum biraz farklı. Tarih bilincinin yerleştirilmesi ve tarihten dersler çıkarılarak geleceğe yön vermenin önemi üzerinde durulur. Hundert, tüm hayatı boyunca öğrencilerini ön planda tutmuş kendisini ikinci plana atmıştır. Gerçek bir öğretmenin özel hayatının olamayacağını, öğrencilerine birşeyler öğretirken kendinin de aslında öğrenci olduğunu öğrettikçe birşeyler öğrendiğini düşünür.  Yunan ve Eski Roma tarihine oldukça ilgili olan Hundert, bu branşların derslerden ibaret olmadığını yaşama ayna tuttuğuna inanır. Öğrencilerinin hayatına yön vermeyi düşünen Hundert'in yaşamını değiştirenler yine öğrencileri olmuştur.
 1972'nin son günlerinde bir bakıma manastırda inzivaya çekilen Hundert, onu oldukça etkileyecek olan Sedgewick ile tanışır. Öğrencisi ile sık sık problem yaşamaya başlar. Çevresinde ki arkadaşlarının güvenini kazanıp onları kendi etrafında toplayan Sedgewick'in ilk başkaldırısı öğretmeninin koyduğu yemekhane kurallarını bozmak olmuştur. Hundert'ın saygı duyduğu Eski Yunan ve Roma medeniyetine ait imparatorlukları kötüler, onlara hakaret ederler. Tanrıya ve kutsal değerlere hakaret ederler. Bunlar üzerine Sedgewick'in babası Batı Virgina Senatörü okula çağrılır. Baba oğlunun yaptıklarının sorumlusu olarak çevresindeki arkadaşlarını gösterir. Bütün çözüm yollarını deneyen Hundert çareyi sorunlu öğrencisi ile anlaşma yapmakta bulur. Bu anlaşma sayesinde Sedgewick'de gözle görülür bir değişim başlar. Bir gün okulda oynanan beyzbol maçı iki tarafın da kaynaşmasını sağlar. Öğretmenleri artık katı kurallarını yumuşatmış, öğrencileri ile yakın ilişkiler kurmaya başlamıştır. Sağlanan ortamdan sonra Hundert hem istediği öğrenimi yapacak hem de öğrencilerinin eğitimine katkı sağlayacaktır. İstediği manevi doyuma artık ulaşmıştır.  Filmin en can alıcı noktası prensip sahibi öğretmenin öğrencisine diplomayı verirken "ilk defa yenildim!" demesi oldu. 


''Genç yaşlarda olgunlaşmamışlık ortaya çıkar. Cahillik eğitilebilir. Sarhoşluk ayıltılabilir ama aptallık sonsuza dek sürer.''

TANRIYA OYNAYANLAR- 2004

Tanrıya Oynayanlar, II. Dünya Savaşı başladığı sırada içinde bulundukları zamanın koşullarına karı çıkan iki adamın gerçek  hayat hikayesinin anlatıldığı bir yapımdır. Dr. Alfred Blalock ve asistanı Vivien Thomas arasında geçen ilişki anlatılıyor.
Thomas babası gibi marangozluk yapmaktadır. Çalıştığı işten çıkarılınca bir arkadaşı vasıtasıyla Dr Blalock'un labaratuvarında temizlik görevlisi olarak işe başlar. Dr Blalock köpekler üzerinde ilginç  deneyler yapıp tıp dünyasının tabularını yıkmaya çalışmaktadır. Tek hayali tıp fakültesine gitmek olan Thomas sahip olduğu tıp bilgisi, makas kullanmadaki ustalığı ve doktorluğa olan kabiliyeti ile Blalock'un dikkatini hemen çekmeyi başarmıştır. Bir süre sonra Blalock için, temizlik görevlisinden de öte bir asistan olmuştur. Yeni bilgiler keşfedip Blalock'u kendine biraz daha hayran bırakan Thomas'ın öğretmen bir ağabeyi vardır. Thomas iş çıkışı doktorun kitaplarını götürüp evde ders çalışır. Blalock'un evinde verdiği bir kokteylde garson olarak görev yapan Thomas diğer doktorlarında dikkatini çekmeyi başarmıştır. O akşam Blalock'un doktor arkadaşı mavi bebeklerden bahseder. Blalock, Thomas'ı da alarak bu hastahaneye gider. Thomas bu sıralarda   iki kız çocuğu babasıdır. Ailesi de onunla birlikte taşınır. Eşi bu yerden hiç memnun değildir. Thomas gittikleri bu hastahanede üçüncü sınıf işçi olarak görülür. Blalock diğer doktorlara karşı sürekli onu savunur. Hastahanede Thomas'ı beyaz önlükle göre herkes büyük şaşkınlık yaşar. Irkçılığın devam ettiği zamanlarda hastahane Thomas'ın birçok şeyi yapmasına izin vermez. Üstün bir yetenek olan Thomas, ırk ayrımından dolayı kaybolup gitmemek için büyük çaba harcar. Savaş yıllarında teknik destek yetersizliği yüzünden hastahanede yeterince çalışabilecekleri malzeme yoktur. Thomas, solunum cihazı gibi birçok tıbbi alet yapar. O dönemde kalp ameliyatı yapmaya imkansız gözüyle bakılıyor. Thomas ve Blalock bunun aksini ispatlamaya çalışır. Teorinin pratikten geride olduğunu düşünürler. Tüm doktorların karşı çıktığı kalp ameliyatı yapılmaya karar verilir. Mavi bebek ameliyatına Blalock Thomas'ı da katınca izleyen doktorlar karşı çıkar. Ameliyatta Blalock'a verdiği direktiflerle Thomas görünmeyen bir el gibi ameliyatı tamamlarlar. Ameliyatın başarılı geçmesi tüm dünyada büyük yankı uyandırır. Her yerden mavi bebek hastalığına yakalanmış insanlar hastahaneye akın eder. Blalock ve ameliyata giren diğer  dört doktor dünya gündemine oturmuştur. Blalock'un kendisinden bahsetmemesine içerleyen Thomas, hastahaneden ayrılır ailesiyle beraber önceki yaşadığı yere döner. Ama aklı ve kalbi hastahanede kalmıştır. Bunu bilen Thomas tekrar geri döner. Blalock ile çalışmalarına devam eder. Johns Hopkıns Üniversitesi tarafından yaşlanınca fahri doktora unvanı verilir. Hiç tıp fakültesine gitmediği halde tıp alanında bilim insanı olmayı başarmıştır. Haytaı boyunca hastahanede genç doktorlara eğitmenlik yapmaya devam etmiştir.  Hastahaneye ilk geldiklerinde hastahanenin girişinde tıp dünyasında ilklerin öncülüğünü yapmış doktorların resimlerine bakmışlardı. Oraya iki portre daha eklendi. Dünyanın ilk açık kalp ameliyatını yapan Dr Alfred Blalock ve Vivien Thomas..


SİZİN RİSK OLARAK GÖRDÜKLERİNİZİ BEN FIRSAT OLARAK GÖRÜYORUM...
                                                                                           DR ALFRED BLALOCK 


WHİPLASH - 2014

Whiplash 2014 yapımı Amerikan dram filmi. Damien Chazelle tarafından Prenceton High School'un stüdyo grubundaki anılardan esinlenilerek kurgulanmış bir yapıttır. Filmin başrolünde caz okuyan davul çalmaya meraklı bir bateri öğrencisi Andrew ve onun hocası Fletcher'ı görmekteyiz.
Andrew 19 yaşında,  New York'ta müzik anlamında en başarılı olan Shaffer Konservatuvarı  birinci  sınıf öğrencisidir. Küçüklüğünden beri bateri çalan Andrew, annesi küçük yaşta terk etmiş, öğretmen olan babası ile yaşamaktadır. Hayali en büyük  hayranı olduğu jazz bateristi Buddy Rich gibi çalabilmektir.
Konservatuvarda Fletcher en gözde ve en korkulan hocadır. Onun çalıştırdığı orkestraya okulun  en iyilerinin çaldığı orkestradır. Fletcher, Andrew'i gruba alternatif baterici olarak alır. Fletcher, öğrencilerine aşırı derecede sert davranıp, onlara hakaret ve küfür etmekten kaçınmaz. Onlarla sürekli alay eder. Bir gün prova sırasında Andrew istediği tempoda çalamayınca kafasına sandalye fırlatır ve arkadaşlarının içinde onu küçük düşürür. Öğrencilerinden en yüksek verimi almayı amaçlayan Fletcher'a göre öğrenci aynı zamanda psikolojik bir savaş vermelidir. Andrew olanlardan sonra çalışma temposunu bozmamak dikkatini dağıtmamak için kız arkadaşı Nicole'dan ayrılır. Elleri  kanayana kadar çalışmaya devam eder. yerel bir caz yarışmasında birinci baterist notaları kaybedince Andrew ezbere notaları çalar ve grubun birinci bateristi  olur. Fletcher, Andrew'i daha iyi hale getirebilmek için bir önceki gruptan arkadaşı olan bateristi şimdiki gruba dahil eder ve kıyasıya rekabet başlar.
Jazz yarışmasına giderken Andrew'in otobüsünün tekerleği patlar. Fletcher'ın ne kadar katı olduğunu bilen Andrew, araba kiralayarak konsere yetişir ancak bagetları araba kiraladığı dükkanda unutmuştur. Güç bela izin alarak bagetları bulur ancak dönüş yolunda yetişememe kaygısıyla kaza yapar. Ona rağmen kanlar içinde sahneye çıkar. Konser esnasında bagetları tutamayacak kadar yaralıdır. Fletcher'ın sahneden kendisini kovması üzerine öğretmeninin üzerine atlayarak kavga eder. Shaffer Konservatuvar'ından atılır. Jazz hayatını bitirmiş bütün cdlerini baterisini kaldırmıştır. Fletcher'ın daha önce gruptan attığı Cassy deprsyona girip intihar etmiştir. Cassy aile avukatı Andrew'i bulur ve Fletcher hakkında konuşur. Fletcher okuldan atılır.
 Aylar sonra Andrew bir gün Fletcher'ın sahne aldığı bir mekanda Fletcher ile görüşür. Fletcher yeni bir koro kurduğunu bateristi olmadığını Andrew'in katılmasını istediğini söyler. Andrew tklifi kabul eder. Sahneye çıkan grup Andrew'in bilmediği önünde olmayan bir parça ile konsere başlar. Andrew, oldukça küçük düşmüş vaziyette sahneyi terk eder. Babası onu kapıda kucaklayıp eve götürmek ister. Ancak Andrew sahneye geri döner. O esnada seyirci ile konuşan Fletcher'ı bölerek bildiği parçayı çalmaya başlar. Grubun geri kalanı Andrew'e katılır. Bir süre sonra da Fletcher'da katılır. Andrew konser sonunda bateri şovu ile konseri tamamlanır. Fletcher başını eğerek Andrew'i tebrik eder.
Hırs ve azmin uç noktalarda seyrettiği bir filmdir. Hayallerin peşinden gidilecek kadar hoş şeyler olduğunu gösteriyor bize.


BEN ORADA İNSANLARI, ONLARDAN BEKLENENİN ÖTESİNE ZORLAMAK İÇİN BULUNUYORUM.    - TERRENCE FLETCHER -




THE GREAT DEBARTES ( MUHTEŞEM MÜNAZARACILAR )- 2007


Muhteşem Münazaracılar, Melvin B. Tolson'un gerçek hayat hikayesinin anlatıldığı dram tarzında biyografik eserdir. Tolson Teksas'ta siyahi öğrencilerin çoğunlukta olduğu Wiley College'de profesördür.
Öğrencilerinin eğitim eşitliğinden yararlanamadığını düşünen Talson onlara bir münazara grubu kurarak kendilerini daha iyi ifade etmelerini sağlamak ister. Filmin içeriğinde yer yer alıntılar ve etkileyici repliklerle oldukça dikkat çekici. Dünyanın bilmediğimiz yerlerinde ne olaylar yaşandığını tüm çıplaklığı ile göstermekte. Linç kelimesinin nereden çıktığını da gösteriyor.  Irkçılığın ne kadar yanlış bir olay olduğunu gerçek bir hikayeden yola çıkarak anlatır.
Talson münazara grubu için dört öğrenci seçer. Samantha Booke, James Farmer Junior,Henry Lowe, Hamilton Burgess.  Samantha sırf münazara kulübüne katılabilmek için okul değiştirir ve Wiley College'a gelir. Farmer Samantha'ya karşı ilgi duymaya başlar. Farmer'ın babası aynı okulda ilahiyat profesörü ve Tolson'un yakın arkadaşıdır. Samantha, Henry ile yakınlaşmaya başlar. Grupta kendini en iyi ifade eden Henry'dir. Farmer araştırma konusunda iyidir. Münazaracılar kısa sürede kaynaşır ve ufak çapta galibiyetler almaya başlar. Tolson öğrencileri düşüncelerini ifade etmeleri konusunda  şiddetle telkin etmektedir. Öğrencilerini çalıştırırken sürekli yinelettiği bir konuşma vardır.
+ Hakem kimdir?
- Tanrıdır!
+ Neden tanrıdır?
- Çünkü tanrı kimin kazanacağını ve kimin yenileceğini belirler. Rakibim değil!
+ Rakibin kimdir?
- Rakibim yoktur!
+ Neden rakibin yoktur?
- Çünkü o benim konuştuğum gerçeklerin karşılığındaki muhalif sestir.



Tolson bölgede yaşayan siyahi çiftçiler ile gizli bir örgüt kurmuş bir gece toplantı yaparlarken Farmer tesadüfen olaya şahit olur. Toplantının haberini alan polisler baskın yapar. Tolson, Farmer'ı alıp oradan kurtulur. Şerif, Tolson'un liderleri olduğunu bilmektedir. Öğrenciler ve aileleri arasında Tolson'un komünist olduğunu söylentileri yayılır. Tolson bir akşam evinde eşi ve dört münazaracı ile birlikte yemek yerken Hamilton Burgess  öğretmenine siyasi görüşünü komünist olup olmadığını aksi halde ailesinin gruptan ayrılması gerektiğini söylemiştir. O akşam Burgess gruptan ayrılır artık münazaracılar üç kişi kalmıştır. Birkaç gün sonra Tolson okulda iken tutuklanır. Olay büyük yankı uyandırır. Siyahi çiftçiler karakolu basmaya çalışır. Farmer'ın babası ve arkadaşları Tolson'u kurtarır.  Bir akşam Tolson ve öğrencileri siyahi bir adamın beyazlar tarafından öldürüldüğüne şahit olurlar.Kendilerine de saldırılmasından son anda kurtulurlar. Bu olay hepsi üzerinde büyük etki bırakmıştır.   Münazaracılar gittikleri  her yerde fırtına gibi esmekte, her girdikleri münazaradan galibiyetle ayrılırlar. Harvırd Üniversitesi'nden davet mektubu alırlar. Tolson seyahate çıkmama şartı ile tahliye edildiği için onlarla birlikte Harvırd'a gidemez. Ve Harvırd Üniversitesi'nin ilk  siyahi rakibi olurlar. Daha önceki münazaralarda Samantha ve Lowe konuşmacıydı. Lowe konuşma sırasının Farmer'a geldiğini onun konuşmasını ister." Adalet dağıtmayan kanun kanun değildir". Babasından öğrendiği bu sözle Farmer Wiley'i münazaranın galibi yapmıştır. Tolson bir şekilde münazarya gelmiş fakat öğrencileri onu görmemiştir.
Irkçılığın eğitim sistemine nasıl yansıdığını gösteren bir başyapıt. Aslında münazarada siyahi öğrenciler karşılaştıkları kişilere karşı değil ırkçılığa karşı galip geliyorlar. Münazarıcaların yenilmezliği 10 yıl devam etmiştir.
James F. Junior; Amerikan Sivil Haklar Hareketi'nin başlatıcısı ve organizatörü olmuştur.
Samantha Booke; Avukat oldu.
Henry Lowe;  California Üniversitesi İlahiyat bölümünü bitirip, rahip oldu.
Melvin Tolson; Şair. Güney Kiracı Çiftçiler Sendikası çalışmalarına devam etti. 1936'da sendikanın 31 000 üyesi olmuştur.


SENDEN NEFRET ETMEK SOĞUKKANLILIKLA OYNANAN BİR OYUN OLACAK ..




MONEYBALL (KAZANMA SANATI) -2011

Moneyball 2011 yapımı biyografi tarzında bir spor drama filmidir. Michael Lewis'in 2003 yılında yazdığı aynı isimli kitabından uyarlanmıştır. Başrolde Brad Pitt Billy Beanne karakteri ile karşımızda. Üniversite bursu kazanmış iken profesyonel bir beyzbol takımından teklif alıp beyzbola başlayan Billy'in kötü geçen beyzbol kariyeri ile hesaplaşmasının anlatıldığı bir yapım. Oakland Atlethics beyzbol takımının  genel menajeri olan Billy için işler yolunda gitmez. Kendi stilinde çözüm arayan Billy analitik stratejiler yaparak takım yapılanmasına gitmeye çalışır. Ligde ki diğer takımlara göre oldukça düşük bir bütçeye sahip olan takımında Billy oyuncu seçim tabularını alaşağı eder. Yale'den ekonomi bölümünden mezun olmuş matematik dahisi Peter Brand'ın farklı oyuncu seçim tekniğine inanan Billy, bütün beyzbol camiası tarafından alayla karşılanır. Özellikle gözden düşmüş oyuncular dikkatini çeker. oyuncu değerlendirirken sayısal ölçütlere bakar(kaleye ulaşma hızı gibi). Kulüp yöneticilerinden de istediği desteği alamaz. Beyzbolun olağan akışı içinde tabuları yıkmaya çalışan Billy'in elinde neredeyse hiçbir şey yoktur. Yeniden yapılanma sürecinde maçlar kaybedilmeye devam eder. Takımda disiplini bozduğunu düşündüğü en gözde oyuncularını dahi göndermekten çekinmez.Başarı için sadece paraya değil inanca ve çalışmaya ihtiyaç olduğunu gösterir. Olaylar gelişirken Billy sahnenin dışında kalmayı tercih eder, maçlarda takımın yanına bile gitmez Peter'ı gönderir. Takıma aldığı oyuncuların aileleri, hayalleri,kişilikleri vb yönlerle ilgilenmiyor. Bir oyuncuyu takıma alma yada takımdan çıkarma da onun için duygusal bir yön bulunmuyor. Billy Beanne için beyzbol oyuncusu istatistik bir grafikten ibaret. Billy eşinden ayrılmış, bir kızı vardır. Kızı arada babasını ziyarete gelir. Bir gün babasına 'Baba sana acıyorum hayatın tadını çıkarsana' diyerek aslında Billy'in göstermek istemediği üzerindeki baskıya işaret eder. 
 Diğer beyzbol takımlarının harcadığı paranın çok az miktarını harcayarak istediği takımı oluşturur. Bundan sonra arka arkaya galibiyetler başlar. Amerikan beyzbol liginin ilk kez  üst üste yirmi  galibiyet alan takımı olma unvanını kazanırlar. Takımı başarıya götüren şeyin takım olma, bağlılık,inanç gibi kavramlarla vurgulandığı aslında bize kazanmanın matematiğinin anlatıldığı bir yapımdır. Matematik her zaman doğruyu söyler. 

"Kaybetmeyi hiç sevmem, kaybettiğim zaman hissettiğim duygu kazandığımda hissettiğim  sevinçten daha etkilidir. " Billy Beanne